Olasılıklar Denizinde bu sefer karşıma bir mühendis çıktı. O bir şehir inşa ediyordu, ama yerin üstünde değil, yerin altında.
Hikayesi beni çok etkiledi, size de anlatmak istedim…
Orkanu
Yeraltındaki şehri kurma çalışmaları epeydir sürmekteydi. Artık sonuna ulaşmışlardı.
Geriye sadece suya ulaşmak kalmıştı. Su olmadan orada yaşamaları imkansızdı. Şehir su kaynağına yakın yere kurulmuştu ama yer altından suya hala ulaşamamışlardı. Orkanu ve arkadaşları günlerdir aşağıda açtıkları dehlizlerde suyun sesinin en güçlü olduğu noktayı bulmaya çalışıyorlardı. Birdenbire suyun güçlü akan sesini duydular ve sevinçle birbirlerine baktılar. Bulmuşlardı.
Birkaç hafta sonunda kaynağın önündeki duvar yıkılmış, çoktan kurulmuş olan depoya taşınmıştı su. Orkanu çok uzundur ilk defa rahatlamış, düşünceleri şehrin ilk kurulduğu zamanlara gitmişti.
Orkanu’nun halkı her zaman barış yanlısı bir topluluk olmuştu. Yaşadıkları bölge çok sulak ve toprakları çok verimliydi. Çok uzun zamandır yaşadıkları bu yerde çok mutluydular ama bir süredir komşu kavimlerin saldırıları başlamıştı. Herkesin gözü bu verimli topraklardaydı. Ardı arkası kesilmeyen düşman saldırıları onları yıldırmıştı. Oysa onlar kimseyle savaşmak istemiyorlardı. Saldırılardan kaçmak için birkaç kez yakındaki büyük mağaralara sığındılar ama bu bir çözüm olmadı. Düşmanları kolaylıkla onları buldu her seferinde.
Sonunda toprağı kazıp orada büyük bir yeraltı şehri yapmaya karar verdiler. Gerektiğinde orada savaşlardan uzak güvenlik içinde yaşayabileceklerini düşündüler. Kurulacak şehrin son derece planlı ve hesaplı yapılması gerekliydi yoksa kolayca çökebilirdi. Bu önemli görev topluluğun lideri ve herkesin en çok güvendiği kişi Orkanu’ya verilmişti.
Orkanu planlamasını yaparken her zaman ilgisini çekmiş olan karıncaların yuvalarının yapısını örnek almış, onların yeraltında yaşama metotlarını uzun uzun incelemişti. Şehrin her detayını en ince ayrıntısına kadar hesaplamış, bu işte beraber çalışacağı insanları seçmiş ve hızla işe koyulmuşlardı.
Yerin altında şehir kurmak yukarda kurmak kadar kolay değildi. İnşaatın aşağı doğru kat kat metrelerce inmesi gerekiyordu, tıpkı tersine yapılmış çok katlı bir ev gibi. Bu katlar birbirine geçitlerle ve tünellerle bağlanıyordu. Kazım işlemleri, toprakların yukarı taşınması, sonra şehrin evlerinin daha doğrusu odalarının tamamlanması oldukça uzun zaman almıştı.
Şehrin her odasına birbirinin içinden geçilerek giriliyordu. Odalar yapıldıkça onları birbirine bağlayan yeni geçitler ve sonra yeni odalar, daha büyük toplantı odaları, erzak depoları, mutfaklar, tuvaletler yapıldı. Bazı geçitlerde eğilmek, hatta bazen iyice emeklemek gerekiyordu. Uzun süreler dışarı çıkmadan yaşamak zorunda kalabilecekleri için yaşam alanları genişletilmişti. Havalandırma bacaları her tünelden yukarıya bağlantılı yapılmıştı. Orkanu’nun en fazla kafa yorduğu konu bu olmuştu. Yukardan bakılınca o delikler karınca yuvalarının çıkışı sanılıyordu.
Şehrin kurulumunun her aşamasını kimseyi tehlikeye atmadan en zor görevleri kendisi üstlenerek sürdürmüştü Orkanu. Şimdi görevini tamamlamış olmanın verdiği gururla, şehre bakıyordu.
Her şey planladığı gibi olmuştu. Suyu da bulduktan sonra artık aşağıya yerleşebilirler ve burada güven içinde yaşayabilirlerdi.
Topluluk bir süredir yeraltı şehrinde yaşıyordu artık. Çok uzundur hissetmedikleri kadar kendilerini güvende hissediyorlardı.
Yeraltı şehrine girmek için büyük yuvarlak bir kayayı yerinden oynatmak ve girdikten sonrada içerden kapatmak gerekiyordu. Dışardan bakınca bu kayanın büyük bir yeraltı şehrinin kapısı olduğunu anlamak çok zordu. Bu kapıdan uzun bir tünel ile şehre giriliyordu. Şehre girenin ilk duyduğu gübre kokusu idi, çünkü tüm hayvanlar bu ilk tüneldeki ahırlarda tutuluyor daha aşağı katlara indirilmiyorlardı.
Şehir kendi yağını üretiyordu. Aydınlanma ve besin pişirmek için gerekli ateş bu yağ sayesinde elde ediliyordu. Yukarda ki şehirde olan her şey buraya taşınmış gibi gözüküyordu.
Başlangıçta hem yukarda hem aşağıda yaşayacaklarını düşünmüşlerdi ama işler öyle olmamıştı. Onların aşağı inişiyle boşalan şehri yayılmacı kabileler hemen işgal ettiler. Artık yukarı sadece en güçlü olanlar, gençler ve erkekler çıkıyordu, avlanmak veya başka ihtiyaçlar için. Hep aşağıda kalanlar ise yaşlılar, çocuklar ve kadınlardı.
Yukarı çıkıp gelenler çok yorgun dönüyorlardı ama gözlerinde aşağıda yaşayanlardan farklı bir pırıltı var. Her giden de geri dönmüyordu. Bazılarını vahşi hayvanlar, bazılarını düşmanları öldürüyordu. Gidip de gelmemek olduğunu bilmelerine rağmen yine de yukarı çıkmak için yarışır gibiydiler, çünkü orada güneş ve alıştıkları yaşam vardı.
Aşağısı çok güvenliydi, artık kimse savaşlarda ölmüyordu fakat sürekli aşağıda yaşamak onların yaşam enerjisini almış gibiydi. Önce herkesin gözündeki neşe ve pırıltı gitti Sonra vücutları hep karanlıkta olmaktan ve hareketsizlikten güçsüzleşti. Çocuklar çoğunlukla çelimsizdiler ve kolay hastalanıyorlardı. Çoğu yaşlı odasından bile çıkmıyordu artık. Günün hangi saatinde uyuduklarını veya uyandıklarını bile bilmiyorlardı.
İlk önce yaşlılar ölüyor.
Güneşin ışığına, gökyüzünün mavisine, yeşil yaprakların ışıkla dansına, rengarenk açan çiçeklerin üzerindeki vızıltılara, şıkırdayan derelere, gecenin ay ışığıyla parlayan karanlığına, toprağın kokusuna özlem duyarak öldüler.
Sonra çocuklar ölüyorlar, büyüyemeden.
Toprak çökmüyor, düşmanları onları öldürmüyor ama bir daha güneş yüzü görmeyecek olmanın acısını vücutlarında ve ruhlarında hissederek ölüyorlar.
Orkanu her gün bu şehri ve insanları gözlemliyor. Elinden geleni yapmış, bu şehri kurmuş, halkının güvenliğini sağlamıştı. Ancak kimsenin öngörmediği bir şey olmuş, güneşle ilgileri kesildiğinde, insanlar umutlarını yitirmişlerdi.
Yeratında yaşamak insanlar için uygun değildi.
Bu erken biten yaşamlar, ona her gün yeni hüzünler yaşatıyor. Kurduğu şehrin tüm sevdiklerini aldığını görüyor; babasını, tek tek çocuklarını, eşini ve tüm geri kalan ailesini.
Hepsini bu yeraltı şehrine gömüyor.
Her gün yeni bir acıyla yaşamayı öğreniyor, hiçbirini unutmuyor ama bu durumu da kabulleniyor.
Çok geçmeden o da ölüyor. Yaşadığı tüm bu acılara rağmen halkına bu şehri inşa ederek hizmet etmenin onurunu deneyimlemiş olmaktan yine de mutlu olarak.
Orkanu’nun kurduğu bu yeraltı şehri yüzyıllar boyunca sağlam kaldı.
Zor yaşam koşullarından veya düşman saldırılarından kurtulmak isteyen insan topluluklarına her dönemde sığınak ve kurtuluş olmaya devam etti.
Zevkle okudum...